26.05.2012 - 19:58
Okunma (1909)
Yorum (0)
Paylaş

Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı'

Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı'

Milli Eğitim Bakanı’na, küstürdüğü eğitim camiasının gönlünü fethetmek için aslında tarihi bir fırsat doğmuştu. Ancak Sayın Dinçer’in, kendisine sorulan bir soru önergesine verdiği cevapla, askere verilen gizli zammı örnek vererek öğretmene ek ödeme özelinde sahip çıkmak yerine, OECD çalımıyla cevap vermesi bu tarihi fırsatı elinin tersiyle itmesine neden oldu.

Toplu Sözleşme Anayasa değişikliği sürecinde Memur-Sen’in ve dolayısıyla Memur-Sen ailesinin ve Türkiye’nin en büyük sendikası Eğitim-Bir-Sen’in ‘evet’ söylemi, kendi paradigması açısından en temel gerekçelerinden biriydi. Yapılan bu ilk sözleşme süreci Kamu İşveren Heyeti adına öncesi ve sonrası bakımından bir sukutu hayal olarak tarihe geçti. Bir taraftan memurun mali ve sosyal haklarına ilişkin tüm detayların bu masada görüşüleceğini söyleyeceksin, diğer taraftan kendilerine intikal eden davaya ilişkin görüşlerini dava süreci başlamadan ifade ederek ihsası reyde bulunan hakim misali Toplu Sözleşme Masası daha yasal sürecini tamamlamadan memura verilecek zammı miktarına kadar öngörüp peşin karar ile süreç başladıktan sonra çalışanları temsil eden heyete dayatacaksın.

 

Bu tutum, tabir caiz ise, kendi yaptığın yasayı değersizleştirme anlamına gelmektedir. Başlangıçta birçok maddeye olumlu bakan Heyet Başkanı Sayın Faruk Çelik, ne hikmetse Maliye kanadıyla görüştükten sonra kamuoyuyla da paylaşılan birçok maddeye dönük somut bir teklif getirmedi. Ocak başında alınması gereken zamlı maaşların psikolojik rahatsızlığını duyarak telafi edici teklif getirmek yerine 1 Mayıs’ta Tandoğan Meydanı’nda yüzüne haykırılan Ek Ödeme talebini dahi dikkate almadı. Bunun yerine Maliye’nin elindeki hep memurun taleplerinin hazineye yükleyeceği maliyeti hesap eden anlayışa itibar etti. Holdinglere ve KOBİ’lere sunulan teşviklerin, milletvekillerine verilen zammın ekonomiye yüklediği faturayı ise hiç hesap etmedi.

 

Bu arada Milli Eğitim Bakanı’na, küstürdüğü eğitim camiasının gönlünü fethetmek için aslında tarihi bir fırsat doğmuştu. Ancak Sayın Dinçer’in, kendisine sorulan bir soru önergesine verdiği cevapla, askere verilen gizli zammı örnek vererek öğretmene ek ödeme özelinde sahip çıkmak yerine, OECD çalımıyla cevap vermesi bu tarihi fırsatı elinin tersiyle itmesine neden oldu. Bu süreçte bize yöneltilen en bariz suçlama, daha işin başında, iş bırakma kararı almayışımız oldu. Bu, özünde şark kurnazlığı olan marazlı yaklaşım, daha işin başında ben oynamıyorum demektir.

 

Müzakere süreci devam ederken, Kamu-Sen’in 23 Mayıs’ta iş bırakalım teklifi, güya Eğitim-Bir-Sen iktidar partisi ile sosyal taban örtüşmesi gerekçesiyle iş bırakamaz vehmiyle aklı sıra bizi köşeye sıkıştırma taktiği idi. Bilmiyordu ki, biz bazı sendikalar gibi icazetli sendikacılık yapmıyoruz ve değil genel merkezimizi, bir ilçe temsilcimizin seçimine bile başkaları gibi siyasetin müdahalesine müsaade etmiyoruz. Bizim için müzakere süreci, Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi, 22 Mayıs gecesine ve hatta ertesi günün sabah 08.30’una kadar devam ediyordu. Müzakere sürecinin son anına kadar biz, ajandasında başka planı olan, silahını baştan çeken bir düşman tavrıyla,  süreç bitmeden “iş bırakıyoruz” demeyi ahlaki bulmadık. Bu demek değildi ki, biz gerektiğinde iş bırakma kararı alacak bir iradeye sahip değiliz. Bizim sendikal bakışımızda iş bırakma da bir iş üretme eylemidir.

 

Biz, Eğitim-Bir-Sen olarak, ne zaman ve niçin iş bırakmayı bir yöntem olarak kullanacağımız hususunda yalnız örgütümüze izah etme görevimizin olduğunu biliyoruz. Bu noktada ne akıl almaya ne de bir başka şeye ihtiyacı olmayan bir teşkilatız.

 

Her meselede iş bırakma kararı almayı, evlilik akdini sulandırmaktan başka işe yaramayan gerekli gereksiz yerde ayrılmak istiyorum diyen çiftlerin tutumuna benzetiyoruz. Kaçınılmaz olduğunda ise, örgütümüzün büyük çoğunluğunun bu karara uyacağını da biliyoruz. Bizim bazı kırmızı çizgilerimiz var. O çizgilere dönük hak ihlalleri ve kayıtsızlık olduğunda bu yöntemin gerekliliğine inanıyoruz. Toplumsal karşılığının olmadığı indi gerekçeler, bizim sendikal anlayışımızda bu yönteme sıcak bakmamayı öğretmektedir. Rahmetli Genel Başkanımız Mehmet Akif İnan’ın zamanında yaptığımız 1 Aralık iş bırakma eylemi kiminle yol yürünemeyeceğini öğretti bize. O gün,  kadına dönük özgürlükler için birlikte eylem kararı aldığımız kimi sendikalar, bizim eylem talebimiz olduğunda, inancının gereği örtünen kadının özgürlüğü söz konusu olunca ideolojik refleksle geri çekildiler.

 

Bugün, “Öğretmene yönelik şiddeti birlikte kınayalım” masum gerekçesinde bile -İstanbul’da olduğu gibi- Silivri’den dem vuranlarla ne yapılabileceği de ne yapılamayacağı da ortadadır.

 

Öğretmene yönelik şiddete dikkat çekmek için 1 saat iş bırakma eylemi de, 23 Mayıs’ta koyduğumuz irade de açıkça göstermektedir ki, Eğitim-Bir-Sen bu noktada hak ararken bir başka hak ihlaline kapı aralamayacak bir hassasiyete sahiptir. Bizim bu eylemlerimiz adeta bir ders verme biçimidir.

 

Son günlerde yaşanan öğretmene dönük şiddet karşısında Sayın Bakan’ın geniş bir camia olmamızdan hareketle, bu tür vakaların olabileceğine dönük kurduğu cümleler, bizim gönül dünyamızda şiddeti bir yöntem bilenleri olumlayan bir muhteva algılamasına sebep oldu. Bu bağlamda yaptığımız, haftanın ilk dersine girmeme eylemi, küstürülen öğretmenin olmayışına bir ders dahi tahammül edilemeyeceğini anlatmak adına bir ders vermeydi.

 

Eğitim-Bir-Sen’in toplu sözleşme masasında hem mali hem de sosyal haklarına dönük çözüm umudu da ortadan kalkınca, hoşlanmasa da öğretmeni yok sayan anlayışa, öğretmen olmadığında nasıl bir durumla karşılanacağını net bir şekilde ortaya koymak adına bir ders verilmeliydi. Kaldı ki, ortaya koyduğumuz irade, bir iş bırakma eylemi değil, öğrencilik yıllarında eğitimin ve öğretmenin kıymetini iyice öğretemediklerimize -somut hataları üzerine- yeniden öğretmenin hakkının kutsallığını hatırlatmak ve yerinde eğitim vermek için okulları kısa süreliğine terk etmektir. Dersin konusu ise malum: ‘Bana bir harf öğretenin kölesi olurum’ ne demektir?

 

Biz bu ders ile aslında kamuoyuna ve siyasi iktidara şunları söyledik: Eğitimcisini memnun edemeyen bir anlayışın, belki “Fatih Projesi” olabilir, ancak Akşemsettin’e öncelik tanıyan liderleri olmaz, Akşemsettinlerin kadrini kıymetini bilmeyen ülkelerin de geleceği olamaz.

 

İdris Şekerci

 

 

 

Keyword : Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' haberi , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' oku , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' konusu , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' hakkında , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' manşeti , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' perde arkası , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' olayı , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı' son dakika , Ebs: 'Dinçer Öğretmene Yine Sahip Çıkmadı'

Henüz Yorum Yok.
İlk Yorum Yapan Siz Olmak İstermisiniz.


(Güvenlik İçin Max:750 Karakter)
Kalan Karakter Sayısı





Öğretmenin Haber Kaynağı İletişim:ogretmendenhaber@hotmail.com